Haber Hattı ve Reklam İletişim : 0543 722 30 15

vansokakhaber@gmail.com

girne

Van'da insan yiyen köy keşfe hazırmısınız?

04 Ekim 2022
Van'da insan yiyen köy keşfe hazırmısınız?

Van’ın Çatak ilçesine bağlı Bahçıvan mezrasında araştırmalar yapan Prof. Dr. İrfan Polat, çarpıcı açıklamalarda bulunarak köy halkının geçmişte insan eti yediğini söyledi.

Arkeolojik bulgulardan elde edilen bilgilere göre yamyamlık, insanlık için oldukça eski ve köklü beslenme biçimlerinden biri. Kendi içinde türlerine ayrılan yamyamlık, tarihin birçok döneminde, insanların kendi grupları içinde veya dışındaki insanların etiyle beslendikleri bilimsel bulgularla ortaya konulurken pek çok tarihçi ve antropolog, uzun yıllar yamyamlığın neden ve ne zaman ortaya çıktığını araştırıyor. Yamyamlık örneklerine Türkiye sınırları içinde pek rastlanılmasa da Van’ın Çatak ilçesinde bulunan Bahçıvan Mahallesi’nde diğer adıyla Mirovharan(insan yiyen) Köyü’nde yamyamlık örneklerine rastlandığı ortaya çıktı. Öğrencisinin anlatımıyla yola çıkan ve bölgede araştırmalar yapan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İrfan Polat, Çatak halkı tarafından yaygın olarak anlatılan Mirovharan Köyünü araştırdı. Halk hikâyelerinden yola çıkarak araştırmalara başlayan Polat, araştırmada oldukça ilginç hikâyelere tanık olduğunu ifade etti.


Van kent merkezine 81, Çatak ilçe merkezine 5 km mesafede bulunan köyde topluluğun yaşadığı dönemden kaldığı düşünülen taş yapılar, çeşme ve duvar kalıntıları hâlâ varlığını koruyor. Halk tarafından söylemlerin 1000 yıl öncesine ait olduğu ifade edilse de Prof. Dr. İrfan Polat, halkın zihninde canlı olarak kalabilen anlatıların o kadar da geçmiş bir tarihe ait olmadığını ifade ediyor. İncelemelerde o dönemlerden kalan taş yapıların hala kalıntılarının var olduğunu ve 1000 yıllık olmadığını söyleyen Polat, bölgede hâlâ anlatının etkisi sürdüğü için, çevreye göre verimli ve sulak olmasına rağmen uzun yıllardır köye kimsenin yaşamadığını belirtti.

ÖĞRENCİSİNİN ANLATTIKLARIYLA YOLA ÇIKTI


Halk Bilimi dalında araştırmalar yapan Prof. Dr. İrfan Polat, araştırmaya öğrencisinin anlattıklarıyla başladı. Öğrencisinin yamyam köyü olarak bilinen Mirovharan ile ilgili anlatılarına tepkisiz kalamadığını belirten Polat, “Ben biraz işkolik bir insanım. Dolayısıyla hafta içi- hafta sonu saat fark etmeksizin burada sürekli çalışmalar yürütüyorum. İşimiz gereği bazen ihtiyaç duyuyoruz. Bir hafta sonu bilgisayar bölümünden sorumlu bir öğrencimiz olağanüstü güçler ve varlıklar hakkında çalıştığımı öğrenince kendisi de bölgesinde yaşanan bu vakayı bana anlattı. Tabii benim ilk duyduğum versiyonu çok daha farklıydı. Çok daha ilginç bir versiyonuydu ama zannediyorum o biraz fazla süslenmiş, fazla abartılmış bir anlatıydı. Çünkü halk anlatılarında böyle bir şeye sürekli rastlarız biz. Bir anlatı ilk ortaya çıktığı haline nispeten zaman içerisinde anlatıla, insanların bir şeyler eklemesiyle ve çıkarmasıyla sürekli olarak güncellenir.” Dedi.


İNSAN YİYENLERE İLİŞKİN 9 FARKLI HİKÂYE MEVCUT


İnsan yiyenlere ilişkin başlatılan araştırmalarda halk arasında yaygın olarak bilinen 9 ayrı efsane olduğunu belirten Prof.Dr. Polat, kalan taş yapıları Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmakta olan arkeolog Sinan Kılıç’a gösterdi. Kılıç, Mirovhar Köyü’ndeki yapıların duvarlarının ayakta olduğuna binaen, bu yerleşim yerinin çok eski zamanlarda terk edilmediğini belirterek 1000 yıllık olmadığına kanaat getirdi.


Efsanelerin yöre halkı tarafından yaygın bilindiğini söyleyen Prof. Dr. İrfan Polat, şöyle devam etti:


“Biz insanlara sorduğumuzda onların anlattığı aşağı yukarı birkaç hikâye oldu. Ve bunlarda da Hep konu, tema ve olayın sonu neredeyse aynıydı. Söylenceye göre bu köye dışarıdan bir gelin alınırsa, uzun süre gelin yemek işlerine karışmazmış. Bir gün bir gelinin çocuğu ağlamış, o da çocuğunun aç olduğunu düşünerek ona yemek hazırlamak istemiş. Eskiden ‘gev’ derlerdi, ekmek piştikten sonra konulan ağaç kaplar vardı. Gevi kaldırmış, bir ekmek almış. Ekmeğin arasında insan uzuvları bulmuş. Ondan sonra köyden kaçmaya karar vermiş. Gelinin adının Mestan, oğlunun adının da Heblu olduğunu biliyoruz. Gelinle çocuğu köyün yanındaki dereden (Çataksuyu çayı) karşıya geçmek isterken onları kovalayan yamyamlar çocuğa ‘Heblu eğer bizdensen anneni ısır ve gel! ‘diye seslenmişler. Bunu diyen de gelinin kaynanası ve aynı zamanda yamyamların annesi olan bir pirkamirovhar adlı kadınmış. Çocuk da onlardan olduğunu göstermek için annesini omuzlarından ısırmış. Bunun üzerine gelin çocuğunu suya atarak kaçmış. Ve böylece insan yiyenler ifşa olup bu bölgeden kaçmışlar. Yine söylenceye göre bu topluluk yalnızca insan etiyle beslenmezmiş. Ava çıkarlar, hayvan avlarlar, kimi zaman da çevre köylerden insanları yakalayıp yerlermiş.”


“İNSANLAR BU BÖLGEDEN UZAK DURUYORLAR”


Çevre köylerde yaşayan insanların köye mesafeli olduğunu belirten Polat, köyde muazzam bir doğanın olduğunu söyledi. İnsanların korkudan ötürü bu bölgeye yanaşamadığını ifade eden Polat, “Çatak suyu çayının insan yiyen köyü tarafı inanılmaz bir yeşillikte. İnanılmaz bir yeşil. Ceviz ağaçları. Türlü türlü doğal oluşmuş havuzlar… İnanılmaz bir doğa var. Fakat bölgede yani o bölgede yaklaşık iki dönümlük bir alan olabilir, iki üç dönümlük bir alanı olabilir. Bölgeye giden ceviz ağaçlarından istifade eden oraya yeni bir ev kuran insanların oradan bir kaçınma durumu söz konusudur. Çok eski bazı bilim insanlarının ölüm bir bulaşıcı hastalık olarak görülür. Çok çok eski zamanlardan bahsediyorum. Yanlış anlaşılmasın. Antik dönemlerde ölüm ve bulaşıcı hastalıklar bulaşıcı olarak görülür ve insanlar ondan kaçınır. Benzer bir durum günümüzde de insanın düşünme doğası gereği gerçekleştirilir. Hani bu aslında çok garipseyeceğiniz bir durum değil. İnsanların durumu ne kadar ciddiye aldığını gösteren bir şeydir. Yapılan evlerin çok eski tarihe ait olmadığını biliyoruz. İnsanların sergilediği bu davranışın yani bu kadar baskın ve hatırası bu kadar taze olan bir olayın çok eski olmaması gerekiyor. Bu olay İslamiyet’ten önce olmuş diyenler oldu. En azından Türklerin İslamlaşmasından önce bin sene önce olan oldu diyen oldu. Hani bu kadar eski olabilecek bir olayın hatırasının bu kadar taze olması bilinçsel olarak pek mantıklı değil.” İfadelerini kullandı.



KÖYDE TAHMİNİ 20-25 HANE VARDI


Anlatılanlara göre o dönemlerde köyde 20 ila 25 hanenin var olduğunu aktaran Polat, tahmini olarak 100-125 kişinin yaşadığını söyledi. Köydeki yapıların bazılarının hala diri olduğunu belirten Polat, “Anlatılanlara göre son dönemde yaşamış en fazla 100 ile 125 kişi olduğunu düşündüm. Çünkü kabataslak baktığımızda böyle bir sayıya ulaşabilirdiniz. İki alandaki yapılardan bahsetmiştik. Hane olarak zannediyorum 20-25 haneden söz edebiliriz. Tabii bunlardan bazıları temel kalmış sadece, bazıları ise diri. Duvarları falan tavanı göçmüş olsa da hala diri yapılar da var.



ARKEOLOJİK ÇALIŞMALARLA AYDINLATILABİLİR


Çalışmalara iki üç kişiyle başladığını söyleyen Polat, hikâyeyi duyanların araştırma yapmaktan kaçındığını dile getirdi. Halk arasında canlı bir efsanenin dolandığını ifade eden Polat, durumun aydınlatılmasının arkeolojik kazılara bağlı olduğunu söyledi. Kendi çabalarıyla halk anlatılarından ilerleyerek araştırma yaptığını belirten Polat, “Bu olayın somut olarak olup olmadığını kanıtlamak insanların görüşüne başvurmaktan ziyade arkeolojik kazılarla gerçekleştirilebilir. Çünkü insanların bu söylemiş olduğu konu halk bilimini aslında bize yansıtır. Halk bilimi bazen tarihlerle tarihi gerçekliklerle alakalı bize bilgiler sunabilir ama tarihin kendisi değildir. İnsanların anlattığı bu şey vaktiyle yaşanmış böyle üzücü bir olayı hani bu kadar dehşet verici bir olayı ortaya çıkarmak da bize bir kapı aralamış olabilir. Fakat şayet önümüzdeki zamanlarda bununla alakalı bir çalışma yapılacaksa tamamıyla insanların sözleri odaklı bir araştırma yürütmek yerine bilimsel ya da artık kriminal bilemiyorum. Somut veriler üzerinden orada yapılabilecek kazılar üzerinden bir şeylerin gerçekleştirilmesi çok daha doğru olur. Eğer gerçekten bölgede bir yamyamlık yapıldıysa çünkü çok dar bir alandan bahsediyoruz. Yamyamlığı tespit ederken bilim insanlarının kullandığı bazı metotlar var. Kemiklerin kasıtlı olarak kesilmesi ile normal bir ölüm arasındaki farkı tespit edebiliyoruz. Şahsın yani kişinin bir işkenceye maruz kalıp kalmadığını kasıtlı olarak öldürüp öldürülmediğini bulabiliyoruz. Hani küçük bir kazı bile bunu aydınlatabilir.” Şeklinde konuştu.




“ANADOLU KÜLTÜRÜNDE ÖRNEKLERİ ÇOK AZ “


Bu anlatılardan yola çıkarak Anadolu kültüründe anlatılan yamyam tipinin çok baskın bir tip olmadığını söyleyen Polat, “Biz bunu efsanelerde, destanlarda görmeyiz. Yalnızca halk anlatılarında ve masallarda görürüz. Bu da genellikle anne, babanın çocuklarını yemesi ya da bir cadı kadının çocuk yemesi üzerine görülür ki bu hikâyeler de çok yaygın değil. Bu araştırmayı gerçekleştirirken kaynak kişilerden birisi Batman Sason tarafında da böyle bir olayın yaşandığını, hatta ihtimal ki o kişi şöyle demişti. Bu insanların oraya geçmiş olabileceği ya da oradan buraya bir göçün olduğuna dair birkaç şey söylemişti ama sonuçta bunlar ne yaşayan bir insan bu insan yiyen insanlardan biriyle konuşma şansımız olmadı tabii ki. Dolayısıyla bunu somut olarak kanıtlama şansınız da yok. Aslında yapılabilecek çok devasa bir çalışmadan bahsetmiyoruz. Ufak bir kazı çalışmasıyla her şey çözülebilir.” açıklamasını yaptı.


Son olarak bölgede yapılacak çalışmalar için doğrudan ve dolaylı her türlü desteği verebileceğini söyleyen Polat, “Dikkatini çeken bilim insanlarının en azından ilgili alanlarda bilim insanlarının bu konuya yoğunlaşmasını çok arzuluyorum.” Dedi. 

Kaynak:Kaynak: Yeni Doğu Gazetesi- Bahar Tanrıtanır

Haber Galeri
Yorum Ekle

kod


© Tüm Hakları Saklıdır.